Seçimler ve siyasi partiler bizi özgürleştirmek yerine ayrıştırıyor. Korkusuz olma, dayanışmayı yeniden keşfetme ve siyasetin karanlığından kurtulma zamanı.
Seçimler, siyasi partiler, seçmenler…
Bizleri özgürleştirmesi beklenen kavramlar, ne yazık ki çoğu zaman bölüyor, ayrıştırıyor, yakıp yıkıyor. Peki, neyin temsili bu? Ne için ve neye göre temsil ediliyoruz? Sorular bitmek bilmiyor…
Bir arada yaşayabilmek için aradığımız disiplin, düzen ve güven ihtiyacından doğan siyasi partiler; yönetenlerle yönetilenler sınıfını yaratıyor. Üsttekiler ve alttakiler ayrımı gitgide keskinleşiyor. Bu ayrışmanın sonucu ise bitmeyen taraftarlıklar, körü körüne sadakat ve kirlenmiş bir siyaset sahnesi.
Haklarını sonuna kadar savunurken sorumluluklarına gelince tembelleşen, emeksiz yemek peşinde koşan vatandaşlar ve çağımızın vebası olan hırslarına yenik düşmüş, doyumsuz bireyler siyaset arenasında yerlerini alıyor.
Kötücül ve gerilim dolu siyasetin unutulmuş erdemi, dayanışma… Nerede kaldı güzel olan, doğru olan, haklı olanın yanında durmak?
Hey, insanoğlu, uyan artık!
Bu kirli, gizli savaşa ortak olmaktan vazgeç. İyiden, güzelden ve doğrudan yana koy tavrını. Takım tutar gibi parti tutmaktan bıkmadın mı? Laf kalabalığından, boş vaatlerden yorulmadın mı?
Var olmanın sırrı korkusuz olmaktır. Korkma, DAĞ OL!
Taraf olma, özgürleş!
Bağımlılıklarından kurtul, yeni şeyler öğren, cesur ol. Şaşır, şaşırt, merak et, keşfet ve koyul yola…
Mevlânâ’nın dediği gibi;
“Dün akıllıydım dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştirdim.”
Unutma, sen aydınlandıkça aydınlanacak dünya.